İlaçların Vücuttaki Yolculuğu

İlaçların Vücuttaki Yolculuğu

Prof. Dr. Zeynep Ateş Alagöz

İnsanlar için hayati öneme sahip olan ilaçların vücudumuzda hayal bile edemeyeceğimiz çok ama çok uzun bir yolculuğu vardır. Bu yolculuk birçok organı ilgilendiren hayli karmaşık bir yolculuktur. Gelin hep birlikte bu yolculuğun evrelerine birlikte göz atalım.

İster tablet, ister şurup veya diğer şekillerde olsun, bir ilaç vücuda girişinden etki edeceği yere ulaşıncaya kadar pek çok karmaşık olaya maruz kalmaktadır. İlaç aktivitesinin cinsine ve etki mekanizmasının tipine bağlı olarak ilaçları iki büyük sınıfa ayırıyoruz. Bu sınıflama etkisi ilacın yapısından bağımsız olan ve etkisi ilacın yapısına bağlı ilaçlar olmak üzere değerlendirilir.

Kimyasal yapıları birbirinden çok farklı birçok ilaç aynı genel farmakolojik özellikleri gösterir. Bunların farmakolojik aktiviteleri direkt yapılarıyla ilgili değil, molekülün fizikokimyasal özellikleriyle yakından ilişkilidir. Bu ilaçların kimyasal yapılarındaki ufak değişiklikler biyolojik aktivitede önemli değişikliklere neden olmaz. Etkiyi fizikokimyasal özellikler yönlendirir. Yüksek dozlarda etkilidirler. Uyku ilaçları, ağrı kesiciler, uyuşturucu özelliği olan gazlar ve antibiyotikler gibi ilaçlar bu grupta incelenebilir. Örneğin aspirin ile novaljinin kimyasal yapıları birbirinden çok farklıdır ve ikisi de ağrı kesici olarak kullanılır. Yine antibiyotik grubunda olan penisilinler ile sülfonamidlerin yapısı birbirinden çok farklı olup ikisi de antibiyotik olarak kullanılmaktadır.

Bazı ilaçların ise etkileri esas olarak kimyasal yapılarına bağlıdır. Bu ilaçlar vücutta protein yapısındaki reseptör adı verilen hedef yapılara bağlanarak etki gösterir. Bunun için ilacın yapısının aynen bir anahtarın kilide uyması gibi reseptöre bağlanabilmesi için gerekli bazı yapısal özellikleri taşıması gerekir. Bu temel yapı grubun bütün üyelerinde vardır. Moleküldeki değişiklikler bu temel yapı korunarak yapılır. Kimyasal yapıdaki ufak değişiklikler farmakolojik aktivitede ters etkiye kadar varabilen çok önemli değişikliklere yol açabilir. Bu ilaçlar çok küçük dozlarda dahi etki gösterebilirler. İlacın aktivitesini, ilacın yapısı, bulunduğu ortam ve biyolojik aktivitenin karakteri gibi pek çok faktör tayin eder. İlacın bulunduğu ortamı değiştirmek mümkün olmadığına göre ilacın yapısına ait faktörleri değiştirmek suretiyle ilacın aktivitesini değiştirmek mümkündür.  

İlaçlar vücuda uygulandıkları yerden emilir, dolaşıma katılır, etki yerine ulaşır, etkisini gösterir, bazı kimyasal değişikliklere uğrar ve en sonunda vücuttan uzaklaştırılır. Tablet ve draje gibi katı şekillerde verilen ilacın önce çözünmesi gerektiğinden süspansiyon ve şurup gibi sıvı ilaçlara göre emilimleri daha yavaş olur. İlacın uygulandığı yerdeki oranı yüksek olursa emilimi daha hızlı olur. Ağız yolu ile verilen ilaçların ince bağırsağa geçerek emilmenin başlaması için bir süre gerekir. Kas içine ya da damara verilen ilacın emilimi oldukça hızlı olur. Hatta damar içine verildiğinde, ilaç enjektör iğnesinin ucundan çıktığı anda emilmiş olur.

İlaçların kılcal damarlardan önce hücrelerarasında bulunan alana, daha sonra da dokuların veya organların içine yayılmasına dağılım denir. Emilime uğrayan ilaçlar önce hücrelerarası bölüme daha sonra hücre içine dağılmaktadır. Etki gösteren ilaçların vücutta birikmemesi için vücudumuzdan atılması gerekir. Bu nedenle ilaçlar vücuttaki enzim adı verilen özel yapılar tarafından kimyasal değişikliklere uğrarlar. Buna biyolojik dönüşüm anlamına gelen biyotransformasyon (metabolizma) denir. Bu yolla ilaçlar daha az zehirli hale dönüştürülür. İlacın yıkılımı büyük oranda karaciğerde meydana gelmektedir. Vücuda alınan ilaçlar belirli bir zaman sonra vücuttan atılmaktadır. İlaçların vücuttan atılmaları başta böbrekler olmak üzere karaciğer-safra, akciğerler ve diğer yollar şeklinde olmaktadır.  İlaçların bir kısmı karaciğerde metabolize edildikten sonra safraya oradan da barsaklara geçer. Barsaklara geçen kimyasal değişikliğe uğrayan ilaç parçalarının bazıları yeniden emilerek kana karışırlar ve tekrar safraya ve barsaklara geçerler. Giderek azalan bir şekilde devam eden bu olaya barsak-karaciğer arası döngü anlamına gelen entero hepatik siklus adı verilir. Akciğerler ile genellikle uçucu maddeler atılmaktadır. Küçük moleküllü, yağlı olan gazlar ve uçucu maddeler akciğerlerde bulunan ve alveol denen çok küçük hava keseciklerine geçebilirler. Buradan da soluk alıp verme ile dışarıya atılırlar. Buna örnek olarak ta ameliyat sırasında hastaya verilen gaz şeklinde uygulanan narkoz ilaçları sayılabilir.

Sonuç olarak, kullanılan ilaçlar hangi yoldan uygulanırsa uygulansın vücutta oldukça karmaşık bir yolculuğa sahiptir. Vücutta tüm organ sistemleri bu sürece maruz kalabildiği için olası zarar ve yan etkileri en asgari düzeye indirmek için akılcı ve gerektiğinde ilaç kullanımı oldukçönemlidir.  

Prof. Dr. Zeynep Ateş Alagöz

Farmasötik ve Medisinal Kimya Derneği Yönetim Kurulu üyesi 

Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi

zates@pharmacy.ankara.edu.tr

DİĞER HABERLER
Onları Unutmayalım
Reçete Yeni Bölüm
Alerji Salgını
Isı Stresi Uyarısı
Yüksek Tansiyon Hastalarına Uyarı
Sıcak Havalara Dikkat!
’Reçete’de’ Yeni Bölüm
Kutlu Olsun...
Kalp Hastaları Yaz Tatilinde Dikkat!
’Reçete’de’ Burun Estetiği ve Kepçe Kulak Operasyonu
Cildin Koruyuculuğu Azalıyor
Sağlık Sohbetleri Reçete Yayında!
’Reçete’de’ Göz Kuruluğu
Pasif Agresif Kişilik Bozukluğu
’Reçete’ Çocuklarda Ateş Nasıl Düşürülür?
Güneş Yanığına Dikkat
Klima Çarpması Nedir?
Yaz İshali ve Korunma Yöntemleri
Güneş Alerjisi ve Belirtileri
Deniz ve Havuzda Hastalıklara Dikkat
İyi Bayramlar!
İlaç Kötüye Kullanımı Bağımlılığı
Nioli Yağı ve Faydaları
’Reçete’ de Güneş Yanıkları
’Reçete’ Youtube’ da Yayında!
Magnezyum Nedir?
Tiroid Bezi
Sahte Güneş Gözlüklerine Dikkat!
Kutlu Olsun...
Nöropatik Ağrı

En Çok Okunanlar


Pasif Agresif Kişilik Bozukluğu

Kişinin hissettiği olumsuz duyguları açıkça dile getirmek yerine dolaylı yoldan ifade etmesi Pasif-agresif kişilik bozukluğu olarak tanımlanır