Kimyasallar ve Biz-I

Kimyasallar ve Biz-I

Prof. Dr. İsmet Çok

Günümüzde Dünyanın neresinde doğarsa doğsun, ister Antartika’da, ister Sahra çölünde, ister Yeni Zellanda’nın dağlarında, ister Trabzon’un yaylalarında, dünyaya gelen çocuklar vücutlarında bir pestisitle beraber doğmaktadırlar: dichlorodiphenyltrichloroethane (DDT). Belirtilen alanların  tarım yapılamaya uygun alanlar olmadığı, dolayısıyla bu pestisitin kullanımının söz konusu olmadığı yerler olmasının yanısıra, bu bileşik gelişmiş ülkelerde 1970 lerin sonunda olmak üzere dünyada geniş ölçüde 40 yıl önce kullanımını sonlandırılmış bir pestisitdir DDT.  Yeni doğanlardaki kendileri istemeden, anne karnında annelerinin yaşam tarzına bağlı olarak maruz kaldıkları çok sayıdaki kimyasallarla dünyaya “merhaba” demelerine bir örnektir aynı zamanda DDT.

  Nitekim günümüzde yapılan çalışmalar yeni doğanlarda 250 den fazla antropojenik (insan elinden çıkan) kimyasal ile birlikte doğduklarını göstermektedir. Oysa bu rakam 1920 li yılların başlarında 10-20 arasında olup çoğunlukla sentetik olmayan kimyasallardı.  1962'de Rachel Carson'ın "Sessiz Bahar" adlı kitabının yayımlanmasıyla, endüstriyel pestisit, DDT'ye maruz kalmanın yaban hayatın endokrin sistemini etkileyebileceği ve bozabileceği görüşü kamuoyunun dikkatine sunuldu ve ızdıraplı bir sessizlikle beraber şaşkınlığın yaşanmasına neden oldu.

Çünkü yapılan reklamlara inanıp, aileler çocuklarını sivrisineklerden uzak tutmak için bu pestisiti içeren duvar kağıtları ile  çocuklarının odasının duvarlarını kaplıyor, bu pestisiti püskürten arabaların arkasından çocuklar koşturuyor, kıtalar arası uçuşlarda bu pestisit gidilen ülkeye patojen böcek-sinek getirilmemesi amacıyla yolcuların üzerine sıkılıyor veya tarlalarda, madenlerde çalışanların direkt üzerine bu pestisit sıkılıp başta uyuz olmak üzere bitlerin öldürülmesi sağlanıyordu. Çekilen bu resimlerin en acısı ise İsveç’ten bir anaokulundan geliyordu. 5-6 yaşlarında sarışın bir kız çocuğu okuluna geldiği anda elinde pompa ile bekleyen bir öğretmen tarafından DDT’leniyordu. Bizde de durum farklı değildi.

Nazi zulmünden kaçıp Türkiye’de “çocuk sağlığı ve hastalıkları” konusunda çok değerli katkılar sağlayan  Ord.Prof. Albert Eckstein’ın  Van’da çektiği resim “DDT arşivi”nde yerini almıştır. Bugün bilim dünyasında DDT’nin meme kanseri gelişimi üzerindeki etkileri yoğun olarak tartışılırken, Carson’un “Sessiz Bahar”ı  yazmasından iki yıl sonrası meme kanserinden ölmesi  konunun daha da anlam kazanmasına neden olmuştur. Carson’ın ardında bıraktığı “Sessiz Bahar”, bilim dünyasını ve halkı, insan uygarlığının amansız yürüyüşünün bir parçası olarak üretilen, kullanılan ve düşünülmeden çevre atılan kimyasalların ekosistemlere ve insan sağlığına zarar verebileceği  fikrine uyandırmada en etkili köşe taşlarından biri oldu.